Basitleşmek, Sığlaşmak, Köksüzleşmek ve Anlamsızlık!
Ramazan ERDEM
raerdem@yahoo.com
___
Günümüz insanının kendi benliği, ne olduğu, nereye gittiği, dışarıda neler olup bittiği hakkında pek düşünecek vakti yok. Sürekli bir koşuşturmaca içindeyiz. Hayatımız kendi kontrolümüzde değil. Sabah kaçta kalkacağımız, akşam eve kaçta döneceğimiz, evde ve işte ne yapacağımız dışarısı tarafından şekillendirilmekte. Teknolojik aygıtlarla beraber bir günde onlarca belki yüzlerce iş yapmak durumundayız. Tam bir telaş halinde ömrümüz geçip gidiyor.
Dünyanın gerçekliği ekranda gördüğümüzden daha farklı. Çocuklar, kadınlar, yaşlılar topluca ve vahşice katlediliyor. Savaşlar, göçler, hastalıklar, ölümler, sefalet dünyanın dört bir yanında kol geziyor. Arka sokaklarda ne dramlar yaşanıyor! İnsanlık, insanî özelliğini kaybetmek üzere. Bunlara da kafa yoracak vaktimiz yok, ta ki başımıza gelinceye kadar! Algılarımız tamamen dünyayı yöneten “büyük biraderler” tarafından şekillendirilmekte. Onlar neyi düşüneceğimizi, nasıl düşüneceğimiz ve sonunda nasıl bir çıkarım yapacağımız kurgulamışlar. Kurgunun dışına çıkmak cesaret istiyor. Zaten bizim de kendini kaptırdığımız bu basit ve sığ yaşam tarzıyla bu kurgunun dışına çıkma ihtimalimiz yok.
Telaş halinde yaşamak bizi derinlikli olarak yaşamaktan alıkoyuyor. Düşünmeye, tefekkür etmeye, bir konuya odaklanmaya, o konu için derinlikli bir okuma yapmaya, hayatımızda neler olup bittiğini ve nereden gelip nereye doğru yol aldığımızı sorgulamaya vaktimiz yok. Dışarıdan önümüze serpiştirilen gündemlerle, maişet derdiyle ve çalıştığımız yerin bizden beklediği ama bizim ne işe yaradığını bilmeden yaptığımız işlerle hayatımız geçip gidiyor. Bu telaşeden kendimize vakit bulabilirsek onu da yeme, içme, eğlenme ve teknolojik imkânlarla oyalanma ile geçiriyoruz. Kendimize ayırdığımız zamanların bile bir nitelik problemi var.
En büyük entelektüel faaliyetimiz tuttuğumuz takıma dair bilgileri konuşmak. Bu takım bazen bir spor kulübü, bazen bir siyasî parti, bazen bir lider, bazen de bir sanatçı olabiliyor. Ya da bizim yerine düşünüyorlardır dediğimiz kanaat önderlerimiz (gazeteci, yazar, “influencer” vb.). Onları okuduk mu, onların sosyal medya paylaşımlarına kalp işareti koyduk mu kendimizi düşünmüş sayıyoruz. Herkes bir tarafı “favlama”, bir tarafı tavlama derdinde. Kendi varoluşumuzla ilgimiz gösteriş ve bedenimiz üzerinde yaptığımız garip deneme ve işlemlerden ibaret. Ne yaptığımızdan ya da ne olduğumuzdan çok bunları sosyal medya üzerinden göstermek daha önemli hale geldi. Anlayacağınız boş beleş işlerle kendimizi avutuyor, ömrümüzü bitiriyoruz.
Bu basit ve sığlık hali bizi derinlikli olmaktan, kök salmaktan, anlamlı işler yapmaktan alıkoyuyor. Bu açıdan derinden derine bir anlamsızlık hali ruhumuzu sarıyor. Hayatın acı gerçekleriyle karşı karşıya kaldığımızda (hastalık, ölüm gibi) afallayıp kalıyoruz. Basit ve sığ yaşayarak elde ettiğimiz tecrübeler bize bir çıkış yolu sunmuyor, nereye gidiyor olduğumuzu göstermiyor. Değerlerimiz, düşüncelerimiz, anlam dünyamız köksüz olduğu için hafif bir rüzgâr bile bizi savuruyor, deviriyor..
Şapkayı önümüze koyup düşünme vakti.. Düşüncelerimizi, okumalarımızı, tefekkürümüzü derinleştirmek, yaptığımız işi anlamlandırmak, basit ve sığlıktan kurtulmak için.. Tabii ki gündelik telaşeden, teknolojik oyuncaklarımızdan, sosyal medya platformlarından, WhatsApp gruplarından, peşine takılıp gittiğimiz takımdan, partiden, liderden ve ideolojiden fırsat bulabilirsek..
19 Nisan 2024