İş Hayatında Sorumluluktan Kaçışın Bedeli
Ali Murat ALPARSLAN
alialparslan@sdu.edu.tr
___
İş dünyasında başarılı olmanın sadece teknik bilgi ve beceri gerektirdiği algısı, günümüzde yerini çok daha derin bir gerçekliğe bırakıyor. Doğrudan söylemeliyiz ki gerçek başarı, bireyin sorumluluklarını içtenlikle üstlenmesiyle mümkün oluyor.
Sorumluluk almak, bireye yalnızca görevlerini yerine getirmeyi değil, aynı zamanda kendisini keşfetmeyi de öğretir. Bu süreçte, insan neyi yapabildiğini, hangi alanlarda yetkin olduğunu daha iyi anlar ve zamanla kendi potansiyelini tanıyarak bu yönlerini daha çok sevmeye başlar. İnsan sevdiği işi mi yapar yoksa yapabildiği işi mi sever ikileminde kaldığımızda; insanın yapabildiği işi sevmeye başladığını görebiliriz. Kendi yeteneklerini keşfettikçe ve geliştirdikçe, birey sorumluluklarını bir yük değil, anlam kaynağı olarak görmeye başlar. Böylelikle sorumluluk, yalnızca bireyin güçlenmesini değil, aynı zamanda yaşamını daha anlam dolu yaşamasını sağlayan bir yolculuğa dönüşür.
Ancak, sorumluluk almak çoğu zaman zorlu ve özveri gerektiren bir yolculuk. Bu nedenle birçok kişi, kendini güvende hissettiren -konfor alanından uzaklaştırmayan- çeşitli kaçış yollarına başvuruyor. Kurban rolüne bürünmek, aşırı çalışma bağımlılığı, içe kapanma veya başkalarını suçlama gibi davranışlar, bu kaçış yöntemlerinin bazı örnekleri. Peki, bu kaçışların bedeli nedir? İş hayatında sorumluluktan kaçmak, bireye ve çevresine uzun vadede nasıl bir yük getirir?
Sorumluluktan Kaçış Yolları ve İş Hayatına Etkileri
İş hayatında sorumluluktan kaçmanın farklı yolları vardır ve her biri bireyin hem kariyerine hem de kişisel gelişimine ağır bedeller getirebilir. Özellikle stresli ya da zorlayıcı dönemlerde bu kaçış mekanizmalarına başvurulması, geçici olarak rahatlama sağlasa da uzun vadede iş performansını, güvenilirliği ve ilişkileri olumsuz etkiler.
Kişilerin sıkça başvurduğu yöntemlerden biri, kurban rolüne bürünmektir. Kendini sürekli mağdur olarak gören birey, karşılaştığı zorlukların sorumluluğunu kendi dışında herkese yükler. Bir şirket çalışanını düşünelim; iş yükünün fazlalığından ve yöneticilerin yeterince destekleyici olmamasından şikayetçidir. Ancak, bu şikayetlerin arkasında sorun çözme inisiyatifi almaktan kaçma eğilimi yatar. Kendini pasif pozisyonda konumlandıran çalışan, başkalarına bağımlı hale gelir. Bu bağımlılık, öz güvenin zedelenmesine ve ekibin gözünde güvenilirliğini kaybetmesine yol açar. Ayrıca sorumluluktan kaçmanın bedelini sadece birey değil, onu çevreleyen iş arkadaşları öder.
Bir diğer yaygın kaçış yolu ise aşırı iş bağımlılığıdır (workaholism). Bazı çalışanlar, iş dışındaki sorunlardan kaçmak için işlerine sığınır, sürekli meşgul olarak zihinlerindeki problemlere uzak kalmaya çalışır. Bir departman müdürünü ele alalım; sorunlu alanlarla temas etmemek için, sorunsuz alanlarda daha fazla eforu tercih edebilir. Projeyi sürdürme veya bitirme motivasyonundan çok yeni proje fikirleri üzerine kendini meşgul edebilir. Ancak birey sonunda tükenmişlik sendromu yaşar ve geriye baktığında motivasyonunu kaybeder.
Bazı kişiler ise içe kapanma ve sosyal izolasyonu tercih eder. İş yerinde sosyalleşmeyi minimum seviyede tutarak ilişkilerini sınırlandırırlar. Bu tür kişiler, iş birliği gerektiren süreçlerden kendilerini uzak tutarak sorumluluk almayı istemezler. Destekleyici ilişkiler geliştiremeyen birey, kriz anlarında yardım almakta zorlanır ve kendini daha da geriye çeker. Uzun vadede bu durum, iş yerinde dışlanmaya ve kişinin kendini yabancı hissetmesine yol açar.
Bir başka sorumluluktan kaçış yolu ise kızgınlık ve suçlama eğilimidir. Bu tür bireyler, karşılaştıkları her problemde başkalarını suçlama eğilimindedir. Böylece sorumluluğu paylaşmaktan kaçınan bireyler, içsel öfke ve haksızlık hissini canlı tutarak sorunları örtbas ederler. Örneğin, takım içi bir iletişim sorunu yaşandığında, çalışan diğer ekip üyelerini suçlar, sorumluluğu paylaşmaz. Ancak suçlayıcı tutum bireyin saygınlığını kaybetmesine yol açar. Ayrıca sürekli başkalarını suçlamak, bireyin kendi eksiklikleriyle yüzleşmesini engeller ve gelişim fırsatlarını kaçırmasına neden olur.
Son olarak, kendine güvensizlik ve değersizlik hissi sorumluluktan kaçmanın başka bir yoludur. Bu hislere sahip bireyler, yeterince iyi olmadıklarını düşünerek sorumluluktan kaçınırlar ve başkalarıyla kıyaslandıklarında değersiz hissederler. Böyle bir çalışan, projelerde aktif rol almak yerine pasif kalır ve sürekli başkalarının yönlendirmesine ihtiyaç duyar. Bu güvensizlik, özsaygıyı zedeler ve bireyin bağımsız hareket etmesini engeller. Zamanla, iş dünyasında önemli kararlar almaktan kaçınan, kendi inisiyatifini kullanmayan bir profile dönüşür.
Tüm bu kaçış yolları, bireylerin iş ortamında sorumluluk almalarını engelleyerek onları pasif, bağımlı ve dışlanmış bir konuma iter. Sorumluluktan kaçmanın cazip görünen kısa vadeli rahatlaması, uzun vadede başarısızlıklarla ve ilişkisel zorluklarla karşılaşmaya yol açar. İş hayatında başarının ve içsel tatminin yolu, sorumluluk almak, kendini sürekli geliştirmek ve değişime açık olmaktan geçer. Bu kaçış mekanizmalarını fark edip üstesinden gelmek, bireyin hem kariyerinde hem de kişisel gelişiminde ileri adımlar atmasına olanak tanır.
Sorumluluktan Kaçmanın Bedeli: Kendine ve İşine Yabancılaşma
Sorumluluktan kaçış yolları, bireyin kendisine ve işine yabancılaşmasına yol açar. Bu kaçış eğilimleri, bireyin iş dünyasında sahip olması gereken güven ve içsel huzuru kaybetmesine neden olur. Sorumluluk almaktan kaçınan bir kişi, yalnızca kendi iş performansını değil, çevresiyle olan ilişkilerini de zedeler. Ekip içinde güven kaybı yaşanır; ilişkiler yüzeysel hale gelir ve iş birliği zorlaşır.
Sorumluluktan kaçmanın bedeli, yalnızca iş hayatındaki ilişkilerle sınırlı kalmaz; bireyin kendisiyle kurduğu bağda da derin izler bırakır. Kendi potansiyeline güvenmeyen ya da bunu fark edemeyen birey, içsel olarak tükenir. Öz saygısı zedelenmiş, kendine güveni kalmamış bir çalışan, iş dünyasında kendi yetkinliklerini ortaya koyamaz, kendini gerçekleştirme şansını yitirir. Bu durumda birey, sadece işiyle değil, kendisiyle de kopuk bir ilişki yaşar.
Kendini gerçekleştirme fırsatından uzak kalan birey, sürekli bir eksiklik hissiyle baş başa kalır. Bu eksiklik, bireyi daha da içe kapanık ve güvensiz hale getirir. İş ortamında aktif bir rol üstlenemeyen birey, başkalarının yönlendirmesine ihtiyaç duyar ve bağımlı hale gelir. Bu bağımlılık hem bireyin kendisiyle olan ilişkisini hem de iş arkadaşlarıyla olan bağını zayıflatır. Kendisini yetersiz hisseden bir bireyin iş yerindeki katkısı da sınırlı olur.
Öz saygının ve içsel huzurun kaybolduğu bir ortamda, bireyin çalışma hayatında anlam bulması neredeyse imkânsız hale gelir. Sorumluluk almayı öğrenememiş bireyler, iş dünyasında yalnızca var olan düzene uyum sağlamakla yetinir, kendi katkılarını ortaya koyamazlar. Bu tür bir iş deneyimi, bireyi işten soğutur, kendi değerini sorgulamasına neden olur ve zamanla kendine olan inancını tamamen yitirmesine yol açar.
Sağlıklı Sorumluluk Alma Tavrı
Kendini tanıma ve kapasitesini kestirme, sağlıklı bir sorumluluk alma tavrının ilk adımıdır. Bireyin kendi sınırlarını, güçlü yanlarını ve gelişmesi gereken yönlerini net bir şekilde tanıması hem kendisi hem de iş ortamı için daha verimli bir sürece zemin hazırlar. Kapasitesinin farkında olan bir birey, adım adım sorumluluk alarak yetkinliğini güvenle geliştirir ve gereğinden fazla yüklenmeden ilerler. Bu süreçte adım adım gelişim sağlamak, bireyin kendine duyduğu güveni güçlendirir ve zamanla kapasitesine uygun bir ilerleme sağlar.
Sorumluluk, bireyin kendi yetkinlik alanıyla uyumlu olduğunda verimli olur. Kişi, bilgi ve becerilerine uygun alanlarda sorumluluk aldığında daha başarılı ve motive şekilde hareket eder. Aynı zamanda, çevresindeki farklı alanları da tanımaya açık olmak, bireye iş yerinde büyük resmi görme imkânı sunar. Kendi alanına odaklanırken diğer alanların işleyişini tanımak, bireyin sorumluluklarını daha geniş bir perspektifte değerlendirmesine yardımcı olur ve ekip çalışmasının önemini pekiştirir.
Her sorumluluğun yeni bir meydan okuma olarak görülmesi, bireyin öğrenme ve güçlenme sürecini destekler. Sorumluluk almak, bireyin sınırlarını test etmesi ve yeni beceriler kazanması için fırsatlar sunar. Bu meydan okumalar, bireyi risk almaya, çözümler üretmeye ve farklı bakış açıları geliştirmeye teşvik eder. Zorluklarla yüzleşmek, dayanıklılığı artırırken, bireyi daha esnek ve çözüm odaklı yapar. Böylece, sorumlulukları bilinçle ve güvenle üstlenmeyi kolaylaştıran bir gelişim döngüsü oluşur.
Sağlıklı bir sorumluluk alma tavrı, aynı zamanda duygusal denetim becerilerini içerir. Sorumluluk sahibi bir birey, duygularını kontrol altında tutarak stresli durumlarda bile çözüme odaklanabilir. Zorluklar karşısında destek istemekten çekinmeyen bireyler, öğrenmeye ve gelişmeye daha açık olur. Destek istemek, sorumluluğu paylaşmanın güçlü bir yönüdür ve bireyin kendine duyduğu güvenin de göstergesidir. Bireyin gerektiğinde sınır koyabilmesi, sorumluluk alırken denge kurmasına yardımcı olur. Kendi sınırlarını koruyarak fazla yüklenmeyi önlemek, uzun vadede verimliliği artırır ve sürdürülebilir bir çalışma düzeni sağlar.
Dengeli bir sorumluluk alma yaklaşımı, iş-yaşam dengesine özen göstermeyi de içerir. Bireyin hem işte hem de özel hayatında sağlıklı bir tutum benimsemesi, ona uzun vadede sürdürülebilir başarı ve içsel tatmin sunar. Kendi gelişimini önemseyen, kapasitesini adım adım genişleten ve gerektiğinde destek isteyen birey, iş ortamında sadece kendisi için değil, çevresi için de değer yaratır. Sağlıklı bir sorumluluk alma tavrı, bireyin kendisine, işine ve çevresine olan saygısını derinleştirir, onu hem kişisel hem de profesyonel olarak tatmin edici bir yolculuğa taşır. Bu tavır, bireyin kendini gerçekleştirmesi ve kendine olan inancını pekiştirmesi için temel bir adımdır.
16 Kasım 2024
Hocam kaleminize sağlık. Tespitler, yorumlar çok doğru.