Olmak Mı – Ölmek Mi?


Ahmet ALKAN
ahmetalkan_88@hotmail.com
___

Türkçede olduğu gibi Osmanlıcada da olmak (اولمق) ile ölmek (اولمك) fiilleri yazılışları birbirine çok yakın (yalnızca bir harf değişik) iki kavramdır. Bu yakınlık neye işaret ediyor acaba? Olmak mı- ölmek mi? Sahi olmadan ölünür mü? Ya ölmeden olunur mu?

Bu sorular uzar gider. Konunun daha anlaşılabilir hale gelmesi için soruları biraz daha somut örneklerle ifade edelim. Saksımızda yetiştirdiğimiz çiçekten bahçede yetiştirdiğimiz patates/soğana, tarlada yetiştirdiğimiz buğdaydan ormanda yetişen bir ağaca kadar hepsinde olmak mı yoksa ölmek mi ikilemine rastlarız. Bu bitkilerin canlılar aleminde var olabilmesi; toprağa düşen/bırakılan tohuma bağlıdır. Toprağa düşen/bırakılan tohum yok olur ama onun özünden başaklar, onlarca başka patates, binlerce başka ağaç neşvünema bulur. Peki, toprağa düşen/bırakılan tohum oldu mu yoksa öldü mü? Şimdilik buraya bir virgül atarak konuya insanlık açısından bakalım.

Yeni evlenmiş bir çift ve bunların bir müddet sonra bir çocuğu dünyaya geldiğini düşünelim. Bu çocuğun ana rahmine düştüğü andan itibaren ebeveynlerin vefatına kadar sürecek bir yolculuk başlayacaktır. Nasıl bir yolculuk? Olmak ile ölmek arasında bir yolculuk. Bu yolculuğun içeriğine bir bakacak olursak yolculuk; hamileliğin ilk aylarındaki halsizlik ve uyku halleriyle başlayıp birkaç ay mide bulantısı, ardından gelen aşırı kilo ve yürümekte zorlanma ile devam etmekte ve nihayetinde gelen uykusuzluk halleri ve doğum şeklinde gerçekleşmektedir. Peki yolculuk bitti mi? Bitmedi… Paragrafın başında da dediğimiz gibi; bu yolculuk ebeveynler ölene kadar devam eder. Nasıl mı? Konuyu dağıtmadan azıcık da ona değinelim. Çocuğun ilk ayları, uykusuz geceler, ardından gelen anne babayı tanıma ve onlara sevimlilik yapma dönemleri. Sonrasında tuvalet eğitimi, kreş, ana okulu, ilkokul, orta okul, lise…. diye devam eden eğitim serüveni. Ardından gelen evlilik seremonisi, torunlar vs… Bu süreçlerin her birinde ebeveynler için bir sorumluluk duygusu, kaygı durumu, karar yorgunluğu ve bunlara eşlik eden evlat yetiştirmiş olma hazzı vardır. Bu süreçler/ana kolonlar üç aşağı beş yukarı her ailede aynı şekilde işler. Ancak kolonların arasındaki duvarlar, kullanılan malzemeler, binanın yapılış şekli vs. aileden aileye farklılık gösterebilir. En nihayetinde her ailede bu sürecin sonunda ebeveynler, başta geçen tohum örneğindeki gibi, fiziksel olarak ciddi değişim yaşarlar. Ömürlerinden ömür, canlarından can verirler çocukları için. Gidecekleri gezilerini tehir ederler ya da hiç gidemezler, tüm plan ve programlarını, tatillerini çocuklarının programına göre ayarlarlar. En sonunda ebeveynler de kendileri için sınırlı sayıda olan nefesi tamamlarlar (belki de hayatlarının büyük çoğunluğunu çocuklarına adayarak). Bu ebeveynler oldu mu yoksa öldü mü?

Son bir örnek daha verelim ve sonra soruları kendimizce cevaplandırmaya çalışalım. Filistin’in Gazze kentindeki Hamas (İzzeddin El Kaasam Tugayları) ile İsrail arasında 7 Ekim 2023 tarihinde başlayıp sonrasında İsrail’in soykırımları ve istilaları ile devam eden süreci düşünelim. (Bu yazının konusu olmaması nedeniyle İsrail’in masum insanlar diye tabir edeceğimiz ve hiçbir savaşta silah doğrultulmaması gereken evinde-işinde gücünde olan sivil halka, çocuklara, kadınlara, yaşlılara, hastanelere, okullara, kutsal mekanlara karşı gerçekleştirdiği katliamlara; sivil halkı aç susuz bırakmak için gerçekleştirdiği abluka faaliyetlerine bu yazıda değinmeyeceğiz. Ama bu konunun her zaman zihinlerde diri tutulması gereken bir husus olduğu da asla unutulmamalıdır.) Şehrini, inancını, dinini, izzet ve şerefini savunabilmek için toprağa düşen binlerce kişi öldü mü yoksa oldu mu? Bunun adı ölmek mi yoksa olmak mı?

Şimdi bu soruların kendimizce cevaplarına geçelim. Torağa düşen bir tohumdan başlarsak; tohumun çürüyüp yok olup gittiği hepimizce malumdur. Ama ortaya çıkan yeni başaklar, bu başaklardan beslenecek canlılar.. Yeni evlenmiş dediğimiz aileyi düşünelim: Gecelerini gündüzlerine katarak evlat yetiştirdiler. O çocuklar büyüyene kadar kendileri yaşlandılar. Gazze’deki katliamda vefat edenler… Oldular mı? Öldüler mi?

Son söz niyetine bir çıkarım; olmak ya da ölmek… Ölmeden olunmaz ama her ölüm olmayı beraberinde getirmez. Topraktaki tohum çürüyüp yok da olabilir, uygun ortamını bulup yeni bitki, meyve sebze de verebilir. Ebeveynler her geçen gün ölüme doğru yaklaşırken vatana millete faydalı bir evlat da yetiştirebilir, vatana millete ihanet edecek evlat da yetiştirebilir. Savaş meydanında Gazze’deki Müslümanların ölürsem şehit olurum, kalırsam Müslümanca kendi topraklarımda yaşarım niyetiyle harp edilirken de ölünebilir, insanları katletmek niyetiyle savaşırken de ölünebilir. Kim öldü? Kim oldu? Sözün özü “ölmek ile olmak arasındaki ince çizgi niyette gizlidir.” Rabbim ölürken olabilmeyi nasip etsin..

13 Eylül 2024


Bu Yazıyı Paylaşın:
Yorumlar (1 Yorum)
Leyla Kahraman
Leyla Kahraman Yanıtla

W. Shakespeare’in dediği gibi,
“…Ölümden sonraki bir şeyden korkmasa,
O kimsenin gidip de dönmediği bilinmez dünya
Ürkütmese yüreğini?
Bilmediğimiz belalara atılmaktansa
Çektiklerine razı etmese insanı?
Bilinç böyle korkak ediyor hepimizi:
Düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor
Yürekten gelenin doğal rengini.
Ve nice büyük, yiğitçe atılışlar
Yollarını değiştirip bu yüzden.
Bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar.” Olmak ve Ölmek arasındaki bu ince çizgide insan iradesinin ve kararının önemini ve var olabilmek için verdiği mücadeleyi görebiliyoruz hocam.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

×

Bir Şeyler Ara